ne oldu AŞK halimize!

Bir gün bir yazıma bizim zamanımızda diye başlayacağım hiç aklıma gelmezdi. İşte o gün bugünmüş istedim ki bir süre son dönemde içinde olmayı beceremediğim, hangi dalı tutsam elimde kaldığı AŞK olaylarına bulaşmayayım ama olmuyor işte. Bünye Aşka bağımlı olunca yapacak bir şey kalmıyor.

Son 5 yılımı 2 birbirine çok benzeyen adamla birbirine hiç benzemeyen ilişkilerin içinde evire çevire kullandım. Kullandım da ne oldu, bir madalya mı aldım YOK, bir aferin diyen mi oldu YOK, yılın kadını falan seçilmeyi bırak aday bile olamadım. Yaşadığım, hayatın kulislerinde, deli olduğumu düşündü en yakınım dediklerim, hatta arkamdan konuşup, önümde üzülüyor numaralarına yattılar.

Son 5 yılda o kadar çok düştüm, o kadar çok yaraladım ki kendimi ama her seferinde kalktım ayağa, yaralarıma pansuman yapacak bir el sahibi olacak yaşı geçtiğimden yine kendim pansuman ettim yaralarımı, edebildiğim kadar.

“Acıyor!!!” diyerek annemin kucağına atlamak istesem de, annemin bakışlarını devirip “ben sana demiştim” tavrına bürünmesine seyirci olmak istemediğimden, sustum kaldım!

İşte konuyu tam burada, bizim zamanımıza bağlamam lazım sanırım. Ben gerçekten flört ederek öğrendim erkekleri, öyle kulaktan dolma, onun bunun yaşadıklarını dinleyerek değil. Birilerini gözyaşlarını tecrübelerimle sabitlediklerimle avuttum. Gelin görün ki o tecrübeler zamanı gelince aşık olan Seda’ya pek işlemiyor!

İlk erkek arkadaşımı 15 yaşında taktım koluma, kendisi 19 yaşında bir üniversite öğrencisi idi, çok havalıydım okulda kendimden büyük bir üniversite öğrencisi ile beraber olduğum için, onunla öğrendim öpüşmeyi, elele tutuşmayı, ilk aşk 3 yıl sürdü. 3 yıl boyunca ağladım, güldüm bazen bağırdım, kavga ettim ama bunların her birini sevdiğim adam ile paylaştım. Birbirimizi kırsak bile, avutanda biz olduk, paylaşmak öyle bir şeydi çünkü hatta benim için hala öyle bir şey.

Ayrıldığımızda birbirimizin yüzüne bakmayacak, görmezden gelecek durumlarda kalmadık ve bundan sonra ki şu son 2 ilişkim hariç ilişkilerimde de hep böyle oldu durum, kimse kimsenin yüzüne bakmak istemeyecek durumlarda kalmadı.

O zaman böyleydi her şey, ya şimdi ne oldu, insanların nerelerine kaçtı Aşka olan tutkuları. Kararsızlıklar, biraz takılalım sonra bakalımlar, birden fazla insanla aynı anda oynaşmalar kaynaşmalar nerden çıktı.

Kabul ediyorum ihanet denen şey dünyanın varoluşundan itibaren kadın ile erkeğin arasında duran kusurlardan biriydi ama hiç bir şey bu kadar ayan beyan ortada değildi ya da ortadaydı da o zaman ben başka bir gezegende yaşıyordum. Erkeklerin bir kadın onlara yaklaştıklarında kafalarının üzerinde uçuşan düşünce bulutlarında bir ikiz yatak sevdası var şimdi, kadınların ise adamın cüzdanını, arabasının markasını, evinin nerde olduğunu merak eder halleri var.

Aşka yakın olmak bir yerde, herkes maddenin ve o maddenin onun nasıl tatmin edeceği düşüncelerinde, kimse kimseye bağlanacak kadar güvenmiyor ne karşısındakine ne de kendine, herkes kusurlarını nasıl örtbas edecek hangi makyaj malzemesinin altına sıkıştıracak ruhsal sıkıntılarını onun hesaplarında. Yeni jenerasyon deyimi ile ıssız adamlar ve ıssız kadınlar dolanıyor sokaklarda. Herkes birbirinden korkuyor, herkes birbirini nasıl ………… düşünüyor (varın siz doldurun boşluğu) ve işte tam bu sırada Aşka yazık oluyor!

Hiç yorum yok: