Delgeç...

O boğazına oturan yumruyu tanıyorum ben! Konuşmak isteyip hiçbir şey anlatamamak ne demek biliyorum ya da anlatmaya başladığın anda nasıl karışır gözyaşların hıçkırıklarına bilirim. Nefesin kesilir, sana hayat veren nefesini kesmeyi başarmıştır o şaşkınlık duygusunu da çok iyi bilirim.

Aşk acısından akmış rimelleri temizlemeye yetmez mendiller, yastığın hep ıslaktır, o ıslaklık suratını her yaladığında hiç üşümediği kadar üşür insanın içi, surat yastığa bir gömülür dayanabildiği yere kadar nefessiz bırakılır tüm organlar, insan orda ölmek ister ama yapamaz, bırakamaz, gidemez, bir gözü hep arkadadır çünkü. Mesela yorgan kafaya kadar çekildikten sonra, sessizliği bozanın sadece hıçkırıklar olduğunu, insanın kulağının nasıl slow şarkılara gittiğini ve onları dinledikçe nasıl iç geçirdiğini de bilirim arkadaşım.

Delirip delirip “başka birinin koynuna giricem, unutucam seni” naraları nasıl atılır, hatta başka birinin teninin tuzu nasıl yaraya pansuman edilmeye çalışılırda, gel gör ki başka birinin teni iyileştirmez içindeki yarayı ve sen bunun farkına vardığında nasılda daha çok zonklar yara bilirim.

“O seni hak etmiyordu zaten” diyen arkadaşların suratına bir şamar indirmek isterken ancak kafanı sallayıp susmak nedir çok iyi bilirim. İnsanın parmağını kaldırmaya, karşısındakine derdine anlatmayı dermanı nasıl olmaz, hatta ona olan aşkını anlatacak kelimeleri nasıl bulamaz, nasıl taşar içi çok iyi bilirim.

Kadehlerin birbirini kovaladığı akşamların oldu ki o masalların dili olsa sende bende yanarız arkadaşım, ikimizde biliriz bir adam rakı masasına nasıl meze yapılır. Ne ağır aksak laflar çıkar insanın dudaklarının arasından, nasıl dökülür can acıtıcı kelimeler peşi sıra. İnsan konuşurken de, susarken de en çok kendine eder be arkadaşım hiç bilmez miyim?

Birde kahve fallarının açıldığı, karşındakinin dudaklarının arasından çıkacak bir umudu yakalamaya hazır hallerimizin olduğu masalar vardır, şimdi söyleyince bu halimiz komik geliyor ama o zaman ne can acıtıcıydı dimi arkadaşım.

Otobüslerde, oturduğun mekanlarda, yolda yürürken alakasız adamları ona benzetip yüreğinin nasıl ağzına geldiğini, hatta bir ihtimal onunla karşılaşırım diye parmağını kımıldatmaya halin yokken süslenip püslenen kadını tanırım ben.

Arkadaş sohbetlerinde “Aman bana adam mı yok”, “nesini sevmişim ki ben onun”, aklıma hiç gelmiyor biliyor musun” gibi cümlelerin nasıl peşi sıra sıralandığını, karşındakinden çok kendini kandırma eğilimini nasıl yaşadığını ve bu kandırma eğilimlerinin hemen sonrasından, insan bir başına kalınca, nasılda aklı sadece ona kayar çok iyi bilirim.

Bir sen değilsin işte bunları yaşayan arkadaşım, o dengesizlikler içinde bir sen sürüklenmiyorsun o köşeden o köşeye. Giden gerçekten gittiğini zannediyor, sende kalandan tamamen habersiz, hayatına kaldığı yerden devam ediyor hem de hiçbir şey olmamış gibi ve senin yaptığın tek şey tüm hayatına mola vermek oluyor, acı gelip seni senden etsin diye.

Ama dediğim gibi yalnız değilsin arkadaşım bunu bil! Senin gibi bende yandım yandım kavruldum bu acı ile!

Çünkü AŞK bu arkadaşım nasıl mutlu edeceğini bildiği gibi, acıyı da biliyor ezbere...

Seda Mete

Hiç yorum yok: